Yeni keşfedilen bir ‘açıklık’
Ancak savcılık bağımsızlığının sorunu ABD yasalarında kanunlaştırılmamış olmasıdır.
Bunun yerine, bir asırdan fazla sürede gelişen ve Adalet Bakanlığı’nın ilk günlerine kadar uzanan bir normdur.
Başsavcının rolü 1789’a kadar uzanırken, Adalet Bakanlığı’nın kendisi daha yeni bir oluşumdur. 1870 yılında, ABD İç Savaşı’nın ardından Yeniden Yapılanma döneminde kuruldu.
Bu dönem, siyasi himayenin, yani siyasi müttefiklerin iltifatlarla ve işlerle ödüllendirilmesi sisteminin giderek daha fazla reddedilmesiyle damgasını vurdu.
Reformcular, kolluk kuvvetlerinin çeşitli devlet kurumlarına dağılması yerine, onları tek bir departmanda birleştirmenin onları siyasi etkiye karşı daha az duyarlı hale getireceğini savundu.
Ancak bu öncül, sonraki yıllarda, özellikle de 1970’lerin başında, o zamanki Başkan Richard Nixon yönetiminde test edildi.
Nixon, müttefiklerine zarar veren davaları düşürürken, siyasi rakiplerine karşı kovuşturma tehdidinde bulunuyormuş gibi görünerek skandala yol açtı.
Bir keresinde, Cumhuriyetçi Ulusal Konvansiyonu’nda mali destek karşılığında Adalet Bakanlığı’na Uluslararası Telefon ve Telgraf (ITT) şirketine karşı açtığı antitröst davasını geri çekmesini emrettiği iddia edildi.
Adalet Bakanlığı’nın önemli yetkilileri de Demokrat Parti genel merkezine zorla girme girişimini içeren Watergate skandalına karışmıştı.
Ancak Stanford Hukuk profesörü Sklansky, Nixon’un arka kanallar aracılığıyla faaliyet gösterme eğiliminde olduğunu belirtti. Rakiplerini kovuşturmak için halka açık çağrılardan kaçındı.
Sklansky, “Bunu açıkça talep ederse yalnızca Demokratlar tarafından değil Cumhuriyetçiler tarafından da aşağılanacağına inanıyordu.” dedi. “Ve bu o zamanlar şüphesiz doğruydu.”
Ancak Sklansky, ikinci Trump yönetiminin, Adalet Bakanlığı üzerinde gücün kamuya açık bir şekilde sergilenmesi adına bu takdir yetkisinden vazgeçtiğine inanıyor.
“Trump’ın düşmanlarının peşine düşmek için Adalet Bakanlığı’nı kullanma konusundaki açıklığı gerçekten oldukça yeni bir şey” dedi.