
Arkeologlar Kudüs Eski Ahit’te anlatılan tarihi olaylara ışık tutabilecek eski bir Asur yazıtını ortaya çıkardık.
Dünyanın en eski yazılı Sami dili olan Akad çivi yazısı ile yazılmış 2,5 santimetrelik küçük bir çömlek parçası olan keşif, Tapınak Dağı yakınlarında ortaya çıkarıldı ve yaklaşık 2.700 yıl öncesine dayanıyor.
Bar-Ilan Üniversitesi’nden araştırmacılaryazıyı şifrelediAsur imparatorluğunun Yahuda krallığından beklenen geç ödemeyle ilgili şikayetini ortaya koyuyor.
Metin, geciken haracın vade tarihi olarak İbrani takviminin 11. ayı olan Av ayının ilk gününü belirtiyor ve Asur imparatorluğu ile Yahuda kralları arasında resmi bir iletişim olduğunu öne sürüyor.
Bilginler bunun Kral Hizkiya’nın hükümdarlığı sırasında 2. Kral 18 ve 19’da kaydedilen olaylara karşılık gelebileceğini belirtti.
Bu İncil pasajları, Hizkiya’nın, Yahuda’yı Asur saldırganlığından korumayı amaçlayan bir haraç olan Asur Kralı Sennacherib’e 300 talant gümüş ve 30 talant altın ödemesinin gerekli olduğunu anlatır.
Parçanın tarihlendirilmesi onun Hizkiya’nın hükümdarlığı dönemine denk geldiğini gösteriyor ancak araştırmacılar bunun aynı zamanda oğlu Manaşşe ve hatta Kral Yoşiya döneminden de kaynaklanabileceğini belirtiyor.
Araştırma ekibinde yer alan Bar-Ilan Üniversitesi’nden Dr Peter Zilberg, parçanın küçük boyutunun önemini gizlediğini söyledi.
Dünyanın en eski yazılı Sami dili olan Akad çivi yazısı ile yazılmış 2,5 santimetrelik küçük bir çömlek parçası olan keşif, Tapınak Dağı yakınında ortaya çıkarıldı ve yaklaşık 2.700 yıl öncesine dayanıyor.
Nadir mühür, eski bir drenaj kanalının yanında keşfedildi
‘Bu küçük parça kısa olabilir ama çok önemli bir hikaye anlatıyor’ dedi.
‘Bu, mektupları ve resmi belgeleri kapatmak veya doğrulamak için kullanılan, yazılı bir kraliyet mührünün, kilden yapılmış bir bül’ün parçası. Burada gördüğümüz şey, Asur ve Yahuda arasındaki resmi iletişimin doğrudan kanıtıdır.’ Bunun türünün ilk keşfi olduğuna inanılıyor.
Kazıyı yürüten İsrail Eski Eserler Dairesi’nden (IAA) Dr. Anat Cohen-Weinberger, parçanın Kudüs’ten ziyade Asur’a kadar takip edildiğini açıkladı.
Petrografik analizler, çömleklerin bileşiminin yerel malzemelerden farklı olduğunu ve mineral içeriğinin Ninova, Aşur ve Nimrud/Kalḫu gibi büyük Asur şehirlerine ev sahipliği yapan Dicle Havzası bölgesinin jeolojisiyle eşleştiğini ortaya çıkardı.
Bu, parçanın resmi Asur belgelerinin veya Yahuda’ya yapılan yazışmaların bir parçası olabileceğini öne sürdü.
Uzmanlar, bulgunun aynı zamanda eski diplomasinin karmaşıklığını da vurguladığını, Yahuda gibi küçük krallıkların bile dönemin süper güçlerinden biriyle ayrıntılı müzakerelere giriştiğini gösterdiğini söylüyor.
Bu tür yazışmalar, özellikle Asur gibi güçlü bir imparatorlukla karşı karşıya kalındığında, dönemin siyasi baskılarıyla baş etmede hayati önem taşıyordu.
Yazıt, İncil’den belirli bir pasaja doğrudan atıfta bulunmasa da, Yahuda krallığının Asur imparatorluğuyla etkileşimine dair somut kanıtlar sağlıyor.
Araştırmacılar, “Bu talebin arka planını, sadece teknik bir gecikmeden mi yoksa siyasi önemden mi kaynaklandığını belirleyemesek de, böyle bir resmi çağrının varlığı, görünüşe göre Yahuda ile imparatorluk hükümeti arasında belirli bir sürtüşme noktasına işaret ediyor” dedi.
Metin, geciken haracın vade tarihi olarak İbrani takviminin 11. ayı olan Av ayının ilk gününü belirtiyor ve Asur imparatorluğu ile Yahuda kralları arasında resmi bir iletişim olduğunu öne sürüyor.
Araştırma ekibinde yer alan Bar-Ilan Üniversitesi’nden Dr. Peter Zilberg, parçanın küçük boyutunun önemini gizlediğini söyledi (RESİMLİ)
Keşif, tarihçilere ve İncil akademisyenlerine eski Yakın Doğu’nun diplomasisine, ekonomisine ve siyasi baskılarına dair nadir bir bakış açısı sunuyor.
Ayrıca İncil’de Yahuda’nın Asur’a yaptığı haraçlarla ilgili anlatımların tarihsel bağlamını da güçlendiriyor ve bu hikayelerin krallıklar arasındaki gerçek dünyadaki etkileşimlere dayandığını gösteriyor.
Analiz devam ederken, küçük parça, en küçük eserlerde bile tarihin ne kadarının korunabileceğinin güçlü bir hatırlatıcısı olarak duruyor, İncil’deki anlatıyı arkeolojik gerçeklikle birleştiriyor ve antik Kudüs’teki yaşam anlayışımızı zenginleştiriyor.
