Afet Dünyasında ‘Sosyal Afet’


ULUSAL BİLGİ – Kasım ayı sonunda Aceh, Kuzey Sumatra ve Batı Sumatra’yı etkileyen ani sel ve heyelanlar derin üzüntü bıraktı. Yüzlerce hayat kaybedildi, binlerce insan evsiz kaldı ve milyonlarca insan, nadir görülen kasırgalar ile büyük çevresel hasarın birleşimi olan doğal öfkeden etkilendi.

Resmi kayıtlara göre 11 Aralık 2025 itibarıyla ölü sayısı 969 kişiye ulaşırken, 262 kişi hâlâ kayıp, bir milyona yakın kişi ise çeşitli barınaklara sığınıyor. Aceh Valisi’nin “ikinci tsunami” olarak adlandırdığı bu felaketin ölçeği, son on yılda takımadaları vuran en yıkıcı felaketlerden biri.

Bu acının ortasında ülkenin her köşesinden bir dayanışma dalgası yükseldi. Ancak ironik bir şekilde, bu fiziksel felakete dijital alanlarımızda da daha az gürültülü olmayan bir “sosyal felaket” eşlik etti. Sosyal medya zaman çizelgeleri birdenbire şiddetli ve yorucu anlatı savaşlarının arenaları haline geldi.

Bir yandan sahada çamur ve gözyaşıyla mücadele eden gönüllüler, daha fazla yardım toplamak için çalışmalarını tekrarlama ihtiyacı duyuyor.

Görünürlüğün insanları daha fazla bağış yapmaya yönelteceği umuduyla afet durumlarının fotoğraflarını, kurtarma videolarını ve kurbanların üzücü hikayelerini yüklüyorlar. Niyetleri elbette iyi ama bu yöntem de belli bir algı yaratıyor.

Öte yandan bazı netizenler, “nezaket gösterisi” olarak değerlendirdikleri bu durumu sert bir şekilde eleştirerek, yardım sağlayanları yalnızca acı çekmek için bir platform aramakla suçladı.

Bu tartışma, empatiden yoksun olduğu düşünülen ve felaketin gerçek boyutunu küçümseyen kamu görevlilerinin açıklamalarının ortaya çıkmasıyla giderek bulanıklaştı. Hatta sağlanan yardıma “gasp” veya gaspın da eşlik ettiği yönündeki suçlamalar, yardım verenler ve alanlar arasındaki şüpheyi ve bölünmeyi artırdı.

Karşılıklı alaycılıktan zorbalık suçlamalarına kadar uzanan bu kargaşa, karşılıklı işbirliğinin ana özünü, yani samimiyeti boğan ikinci bir sel gibi görünüyordu. Nesilden nesile aktarılan asil bir atasözünü unutmuş gibiyiz: “Sağ el verir, sol elin bilmesine gerek yoktur.”

Bu felsefe bir hayal ürünü değil, çeşitli inançların öğretilerine sıkı sıkıya bağlı olan evrensel bir bilgeliktir. İslam geleneğinde bir hadis-i şerifte, kıyamet gününde Allah’ın korumasına girecek insanlardan biri şöyle tarif edilir: “Sadaka veren, sonra bunu sır olarak saklayan, sağ elinin verdiğini sol eli bilmeyecek kadar.”

Amaç bellidir; riyadan, gösterişten, niyetin saflığını korumak. Bu bağlamda “sağ el”, samimi niyetlerle yapılan iyilikleri, “sol el” ise övgü, tanınma arayışı gibi olumsuz arzuları simgelemektedir.

Benzer bir çağrı Hıristiyan öğretilerinde de duyulmaktadır. Matta İncili 6:3-4 şöyle öğüt verir: “Fakat eğer sadaka verirseniz, sağ elinizin ne yaptığını sol elinize söylemeyin. Sadakanız gizlice verilmelidir ve gizlice gören Babanız size karşılığını verecektir.” Mesaj aynı: Erdemin Yaradan ile aramızda bir sır olmasına izin verin, çünkü gerçek ödül samimiyetten gelir, insanın itirafından değil.

2017 yılında bir olay aklıma geldi. Bir kuaförde saç boyası beklerken yanımdaki bir babanın konuşması kulağıma takıldı. Telefonda bilge bir ses tonuyla şöyle dedi: “Sessizlik diyarına iyilik ek.”

Bu cümle büyük yankı uyandırdı. Daha sonra bu şiirsel ifadenin büyük bir din adamı ve şimdiki Din Bakanı olan Prof. Dr. Nasaruddin Umar tarafından sıklıkla dile getirildiğini öğrendim. Anlamı çok derindir: Eğer iyilikleri sonsuza kadar “hasat etmek” istiyorsak, bunların yayınlanmasına veya müjdelenmesine gerek yoktur.

Yani huzur ve sessizlik içinde ekilen iyilik, birçok insanın önünde sergilenen iyilikten daha anlamlı meyve verecektir.

Sumatra’daki kardeşlerimizi etkileyen felaketin ortasında, belki de artık “sessizlik ülkesi”nin anlamı üzerinde yeniden düşünmenin zamanı gelmiştir. Sahada portreler sergileyerek bağış toplamak gibi bir iyi niyet kesinlikle yanlış değil. Ancak bu niyetinizin kendinizi gösteriş yapma boyutuna kaymasına, aslında mağdurların duygularını incitmesine ve gereksiz bölünmeleri tetiklemesine izin vermeyin.

Sonuçta bu milletin başına gelen tüm sosyal felaketlerin tek çaresi var: Sadece yardım etmek. El uzatın, yükü hafifletin, hiç ses çıkarmadan. İyilik sessizce, içtenlikle, içtenlikle aksın. Çünkü yardımın sessizliğinde yankısı aslında göklere kadar duyulan samimi bir güç vardır.

Endonezya Hıristiyan Üniversitesi Vakfı Başkanı



Kaynak bağlantısı